9 Kasım 2018 Cuma

Farksız'lıklarımız Üzerine...



Evreni; ilk anından bu yana incelemek, insanı varlığıyla ilgili sayısız şaşkınlığa düşürüyor.  Bir yandan hepimizin, gezegenimizden milyarlarca ışık yılı uzaktaki yıldızların birer parçası olduğumuz gerçeği, diğer yandan mikro kozmos ölçeğinde hayatımızı paylaştığımız organizmalar ve enerjinin farklı bir hali olarak bildiğimiz tüm somut şeyleri oluşturan atomlar ve atom altı parçacıklar. Ünlü felsefeci Manly Palmer Hall’ın “Mikroskop insana önemini gösterdi, teleskop da önemsizliğini” sözü aslında evrendeki yerimizin en gerçekçi ifadesi değil mi?

Hubble’dan bu yana, henüz 13,7 milyar ışık yılı kadarını fark edebildiğimiz evrenin her zerresindeki continuum başta çılgınca gelebilir, ancak birbirleriyle alakasız gibi görünen şeylerin, aynı amaç için bir araya gelişi, yaşamı daha anlamlı kılar.

Evrendeki Continuum’dan bahsederken, sadece zıtlıkları ve ortaklıkları ele almak, güneşin sadece bir gök cismi olduğunu söylemek kadar yersiz bir yaklaşım olur.  Nasıl ki güneş, dünyamız için, hem ısı, hem ışık, hatta yaşam kaynağı ise, evrendeki continuum da içerisinde zıtlıklar, ortaklıklar barındırdığı gibi; sistemli bir süreklilik ve tüm bunlarla ilintili bir estetik barındır.

Mesela eski Roma’daki çok tanrılı inanışlarda, tanrıları kutsamak için kullanılan heykellerin ve resimlerin,  tek tanrı inancına sahip kiliselerdeki resim, heykel hatta müzik gibi sanat dallarına yansımaları, Continuum olgusunun estetik üzerindeki etkileri için de iyi bir örnek olacaktır.

Sonuç olarak farklılıklarımız ne kadar çok olursa olsun, bedenlerimiz de, ruhlarımız da her zerresine kadar birbirine ve evrenin geri kalanına doğrudan bağlıdır. Üstelik bu bağ, içerisinde sayısız uyumsuzluk ve düzensizlik olsa da zamanın başlangıcından, evrenin sona erişine kadar tartışılmaz bir süreklilik içerisinde bizi biz yapar. İşte yaşamı anlamlı kılan bu Continuumdur.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder