1 Ocak 2020 Çarşamba

Naturalizm Ve Müzik



Özet:

Bu makalenin amacı; Natüralizm akımını irdelemek ve daha çok, felsefe, bilim, resim, edebiyat gibi alanlarda kendini gösteren bu düşünce akımının, müzik ile bağlantılarını inceleyerek, çıkarımlar yapmak ve Natüralizm-Müzik bağlantısını en uygun şekilde yansıtmaktır. Üzerinde duracağımız konunun derinliği gereği ve anlaşılırlığın en iyi seviyede olabilmesi adına, bu yazı dört temel bölüm olarak planlandı. İlk olarak natüralizm hakkında kısa bir bilgilendirme yapacak, ardından bu düşünce akımının ortaya çıkmasında etkili olan; tarihsel, sosyal, kültürel ve ekonomik nedenleri irdeleyecek, sonrasında natüralizmi tüm bu dayanaklarla detaylıca ele alacak ve finalde de müzik ile natüralizm arasındaki ilişkiyi deşifre edeceğiz.


Natüralizm (Doğalcılık) kavramı


Natüralizm (Doğalcılık); edebiyat, felsefe, sanat ve bilim gibi alanlarda, doğal dünyayı temel alan köklü bir düşünce akımıdır. Natüralizm düşüncesini savunan ve bu düşüncelerin takipçisi olan kişiler, “Natüralist” olarak anılırlar. Natüralist yaklaşımları, modern bilimin de temellerini oluşturan Yöntemsel Natüralizm ve Metafizik (Ontolojik  - Felsefi)  Natüralizm olarak iki başlıkta ele alabiliriz. 

Yöntemsel Natüralizm epistemoloji üzerine kurgulanmıştır. “Metafizikten ve dini inançlardan bağımsız olarak, dünya üzerindeki güvenilir bilgiyi edinmenin yöntemleri nelerdir?” sorusunun cevabını bulmayı amaçlar. Metafizik Natüralizm ise ontoloji üzerine yoğunlaşmış ve varoluşu irdelemiştir. Bu yaklaşıma göre; “Var olan doğadır ve bütün doğrular doğanın doğrularıdır.”   
Natüralist düşüncenin ortaya çıktığı 19. yüzyılı; siyaset, bilim, felsefe ve sanat alanlarında önemli gelişmelerin yaşandığı bir geçiş dönemi olarak kabul edebiliriz. Ancak Natüralist düşünceyi
anlayabilmemiz ve bu düşünce akımının yansımalarını takip edebilmemiz için, daha geniş bir zaman aralığını ve uzunca bir düşünsel yolculuğu irdelememiz gerekir.

Bilinç Devrimi

Rönesans döneminden itibaren, matbaanın da etkisiyle, özellikle Avrupa‟da öne çıkan aydınlanma süreci; 18. yüzyılda, kölelik, kilise baskısı, oligarşik yönetim anlayışı ve monarşi gibi uygulamalara karışlık olarak; bağımsızlık, özgürlük ve eşitlik gibi fikirlerin geniş halk kitlelerini etkisi altına alması ile bambaşka bir boyut kazanmıştır. Dünya, 19. yüzyıla doğru giderken Fransa‟da, François Marie Arouet(Voltaire), Jean-Jacques Rousseau, Denis Diderot ve d’Alambert gibi düşünürlerin öncülüğünde gerçekleşen Fransız devrimi, düşünen insanın neler yapabileceğini tartışmasız bir şekilde ortaya koymuş ve pek çok yenilikçi düşünce akımının oluşumu için gereken zemini hazırlamıştır.

Fransız devrimi sonrası, yaşama dair neredeyse her şeyin matematiksel bir dengede değerlendirildiği bilimsel rasyonalizasyon ve Klasisizmin aksine, bilinçdışı yaratma olgusunu ve acı, hüzün, sevinç gibi insani duyguları, akılcı eleştirinin önüne koyan Romantizm, başta edebiyat ve müzik alanlarına egemen olmuş, aynı zamanda toplumun farklı kesimlerince de yaygın olarak kabul görmüştür. Ancak 19. yüzyılda ortaya çıkan endüstriyel gelişmeler ve buna bağlı olarak toplumsal sınıfların belirginleşmesi, insanları duygusal perspektiften, gerçekçi bir alana doğru yönlendirmeye başlamıştır.

Bu yeni yapıda dünün aristokratları ve toprak sahipleri, bu günün patronlarına dönüşmüş ve Fransız devrimiyle toplumdaki avantajlı gruplara karşı belli bir denge kuracağını uman kitleler, nihayetinde işçi sınıfı, memur sınıfı ve çiftçiler olarak, dün savaş açtıkları erklerin yeniden güdümüne girmiştir. Üstelik bu kez demokratik hak ve özgürlüklerle ilgili şikayet edebilecekleri bir ortam da yoktur. Geçinmek ve hayatta kalmak için, işini en iyi şekilde yapma ve patronlarla iyi geçinme gerekliliği doğmuştur. İşte bu noktada, duygusal bir yaklaşımın kimseye faydası olmadığı düşüncesiyle, yakın tarihe damgasını vuran romantizme tepki olarak realizm(gerçekçilik) ortaya çıkmıştır.

Realizm, romantizmin yanı sıra, sanatsal bağlamda antik Yunan ve Roma sanatının uyarlamalarıyla kendini gösteren, estetik olgusunu ise; soyluluk, denge ve ölçülülük gibi matematiksel bir sınırsallıkla ele alan Klasisizmi de reddeder. Realist düşüncede hayatın, doğanın, kişilerin ve nesnelerin olduğu veya görüldüğü gibi yansıtılması esastır. Gustave Flaubert‟in,1857‟de „Madame Bovary‟ isimli romanında realizmin ilk örneğini vücuda getirmiştir. Realizmin ortaya çıkışından kısa süre sonra, Emile Zola‟nın, realizmi deneysel bir yaklaşımla ortaya koyduğu ve gerçekliğin rahatsız edici yönlerini de büyük bir açıklıkla sergilediği çalışmaları, realizmim izinde hayat bulan ama çoğu realist düşünür ve sanatçının bile mesafeli olmayı yeğlediği natüralizmin ilk örnekleri olarak tarih sahnesinde yerini almıştır. Bu durumda natüralizmi, özellikle tepkisellik noktasında realizmin bir kolu olarak kabul edebileceğimiz gibi, kökeninde bundan çok daha fazlasını barındırdığını söylemeliyiz.

Thales’den, Darwin’e Natüralizm

Natüralist yaklaşıma göre, gerçekçilik bilimsel deneye dayanmalıdır. Evrende var olan her şey, doğal bir sürecin ürünüdür ve yaşama dair tüm edimler, salt olarak doğanın ürünüdür. Natüralist yaklaşımda tıpkı realizmde olduğu gibi cin, peri ve sair doğaüstü varlıkların hiç var olmadığı ve asla var olmayacağı kanaatinin yanında, bir yaratıcının varlığı da, gözlemlenebilir ve ispata açık olmadığından, yani başka bir ifadeyle, deneysel veri ile algılanabilir olmadığından yok kabul edilir.

Aslında bukabulün gerekçesi kesinlikle dini veya ahlaki bir gerekçe değildir. Natüralizme göre, bilimsel olarak açıklanmamış, deney ve gözlemlerle varlığı ispatlanmamış tüm fikirler, olgular ve varlıklar yok sayılır. Gerçek yalnızca bilimsel metotla izah edilebilir ve doğanın kuralları tüm evren için tek referanstır. Bu yaklaşımla ilintili olarak, doğaya tapma eğilimindeki insanların çoğunun da, tarihsel süreçte natüralist bir anlayışa sahip olduklarını teslim etmek gerekir. Fin paganizmi, şamanizm, minoan dini gibi inanışlar, işlevsel olarak natüralist yapıdaki inanışlara örnek gösterile bilir.

Natüralizm perspektifinde; evrendeki her şeyin doğal karşılıkları olduğu, maddenin hatta soyut kavramların bile arkasında, gözlemlenerek veya deneyimlenerek ulaşılabilecek doğal nedenlerin yer aldığından bahsetmiştik. Bu yaklaşım şüphesiz birçok bilim insanının da dogmatik yaklaşımlardan sıyrılmasına ilham vermiştir. Bu noktada, rahip olabilmek için Cambridge Üniversitesinde teoloji eğitimi alıp, jeolojik gözlemleri sonrası natüralist anlayışı, dini inançlarına tercih eden ve bu temeller üzerine evrim teorisini kurgulayan Charles Darwin iyi bir örnek olacaktır. Darwin‟in ortaya attığı evrim teorisi ve bu teorinin en önemli argümanı olan doğal seçilim, natüralist düşüncenin bilimsel alanda da kısa zamanda karşılık bulmasına neden olmuş, hatta 1920‟li yıllarda Rus kozmolog Alexander Friedmann ve Belçikalı fizikçi Georges Lemaitre tarafından evrenin oluşumuna dair ortaya atılan büyük patlama teorisi de, aynı natüralist yaklaşımla ortaya çıkmıştır.

Natüralizm her ne kadar 19. yüzyıl özelinde ve Realizm ile paralel olarak değerlendirilse de, metafizik natüralizmle alakalı ilk düşünceler Sokrates‟ten önceki İyonya’lı filozofların eserlerinde görülmüştür. Natüralizmin antik Yunan döneminde bir düşünce akımı olarak bilinmemesine karşın,  antik Yunan‟ın yedi bilgesinden ilki olan ve bilimin babası olarak kabul edilen Thales‟in de, bilimsel metoda yönelik natüralist bir anlayışta olduğunu görebiliriz.

Yöntemsel natüralizmin esinlendiği ilk nokta ise, Rönesans dönemindeki skolastik düşünürlerin fikirleridir. Çünkü skolastik düşünürler, her ne kadar yaratıcının var olduğu ve bazı olaylara doğrudan etki ettiğine dair düşünceleri tamamen dışlamasalar da, bilimle izah edilemeyen olayları, mucize, lanet ve benzeri doğaüstü bir kaynağa dayandırmayı adet haline getirmiş çağdaşlarının bu yaklaşımlarına karşı durmuşlardır.

Sanatta Natüralist Yaklaşımlar

Tarihler boyunca kültürel eğilimler, sosyal durum değişiklikleri, dini inançlar ve düşünce akımları sanata doğrudan etki etmiştir. Bu etkilenmeyi, kilisenin, özellikle Avrupa müziğinin şekillenmesindeki etkinliği ile kiliseye karşı ortaya çıkan düşünce akımlarının müziğe yansımalarına bakarak da izlemleyebiliriz. Hülasa, daha önce de ele almış olduğumuz klasisizm, romantizm örneklerinin müzikte devrim niteliğindeki etkileri, bu gün dünyaca kabul görmüş neredeyse tüm müzikal standartların temel doktrini haline gelmiştir.
Natüralizm de, tüm sanat dallarında güçlü şekilde karşılık bulan bir düşünce akımıdır. Ne var ki; düşünce akımlarının, sanat dalları üzerindeki yansımaları ile ilgili yapılan çalışmalar, ekseriyetle natüralizmin edebiyat ve görsel sanatlar üzerindeki etkilerine değinirken,  müzik ile natüralizm bağlantısı göz ardı edilmiştir. Şüphesiz bunda müziğin diğer sanat türleri ile arasındaki algısal farklılıkların rolü büyüktür.

Bilindiği üzere, edebiyat ve görsel sanatlar somut şeyleri ifade etme konusunda müzikten çok daha avantajlı durumdadırlar. Çünkü bu sanat dalları büyük ölçüde insanın yakın çevresinden etkilenmekte ve gözlemlenen olguları olduğu gibi aktarmaktadır. Üstelik bunu her çağda ortaya koyma imkanına sahiptirler. Örneğin antik Mısır uygarlığından günümüze aktarılan ve her biri binlerce yıllık geçmişe
sahip olan hiyeroglifler; o dönemdeki Mısır toplumunun, yaşam tarzı, adetleri, karşılaştıkları önemli olaylar hatta eğlence anlayışları, kıyafetleri, dini ritüelleri gibi sayısız ayrıntıyı sergilemektedir.
Müzik ise birçok açıdan söz konusu uygulamalardan çok farklıdır. En soyut sanat dalı olarak bilinen müzik, Platon‟dan bu yana belirsizlikle özdeşleşmiştir. Müzikal yaklaşımlar ile somut şeyleri ifade etmek neredeyse imkansızdır. Mesela sözsüz bir müzik eserinde, turuncu bir sandalyeyi anlatamayız. Öte yandan müzik, insan psikolojisi üzerinde etki oluşturma bakımından diğer sanat dallarından hiç de aşağı kalmaz. Hatta yapılan bilimsel çalışmalar müziğin insanların ruh hallerine doğrudan etkilerini detaylı olarak ortaya koymakta, insan beyninin müziğe doğrudan tepki verdiği, nörotransmitterler, hormonlar, sitokinler, lenfositler, vital bulgular ve immünoglobülinlerin sadece müzikten yararlanılarak kontrol edilebildiği ispatlanmıştır. Müzik, insanın bilinçaltına doğrudan etki edebilir. Bu sebeple olsa gerek,  bilinen en eski uygarlıklardan, günümüze kadar tüm kültürlerde ve tüm beşeri sistemlerde müzikal yöntemler önemsenmiştir. Yine müzik, insanların eş zamanlı hareket edebilmeleri, duygu-durum değişikliklerine uyum sağlamaları, akılda kalması zor olan metinleri ezberlemeleri ve sözsüz olarak iletişim kurmaları için mükemmel bir araç olmuştur.

Natüralizmin müziğe yansımaları 1890’lı yıllarda zirve yapmış fakat bu etkiler terminolojinin yanlış kullanımı yüzünden çoğu zaman yok sayılmıştır. Bunun nedeni natüralizmin, realizmle ilişkilendirilmesi noktasında yapılan kavramsal yaklaşım hatalarıdır. Çünkü natüralizm ve realizm zıt anlamlı olmadıkları gibi, eş anlamlı olgular da değildir. Realizm birçok sanat akımında soyut yaklaşımlarla kendini gösterirken, natüralizm nesnel yaklaşımlarla kendini göstermektedir. Doğada karşılığı olmayan hiçbir unsur, natüralist anlayışla bağdaşmaz. Natüralizm sanatçıda doğal çevreyi ve şartları betimleyen gerçekçi eserler yaratmak için güçlü arzular uyandırır. Yani natüralizm tüm unsurlarıyla doğaya en üst düzeyde sadakati vurgulayan bir edimdir. Bu nedenle ekspresyonizm (dışavurumculuk) gibi gerçekliğin özünü temsil etmeye veya empresyonizm (izlenimcilik) gibi olayların etkilerini belirli yönleriyle ele almayı da amaç edinmez.  Aksine, kusurlu hatta çirkin olmasına bakmaksızın doğayı tüm unsurlarıyla ifade etmeyi amaçlar. Klasikçi bir sanatçıdan farklı olarak, bir natüralist sanatta doğaya sadakatin her zaman önce gelmesi gerektiğine inanmaktadır. Yani bir natüralist doğaya itaat etmeyi ve sanatında bunu ortaya koymayı diğer tüm ilkelerin üzerinde tutar.
Natüralizm, gerçeği somutlaştırmayı vurgularken, sanatçıyı, belirli ruh halleri gibi, belirli bir kişiliğin kendine özgü özelliklerini temsil etmesi açısından teşvik eder. Evrenselliği, klasisizmi ve kalıcılığı desteklemez çünkü doğa sürekli değişime açıktır.

Buradan da anlaşılacağı gibi, natüralist bir müzisyen, müziği, katışıksız gerçeği ve doğayı dinleyiciye aktarmak için bir araç olarak ele alır.  Edebiyat ve görsel sanatlardaki somutluğun aktarılması hakkındaki avantajlara karşılık, müzik; doğayı soyut yönleriyle de ifade etme yetisine sahiptir.
Natüralizmin müzikle ilişkisinin göz ardı edilmesi, aslında natüralist yaklaşımın ne kadar dar bir perspektiften ele alındığını da gözler önüne sermektedir. Tarihte iyice geriye gidecek olursak, müziğin tamamen doğadan türemiş olduğunu ve insanoğlunun doğa ile iletişimini en etkin haliyle, müzik aracılığıyla gerçekleştirdiğini görebiliriz. Neticede, ilk enstrümanlar doğadaki çeşitli sesleri taklit edebilmek ve bu yolla doğadaki diğer canlılarla iletişim kurmak amacıyla ortaya çıkmıştır. Bunun yanı sıra en eski dini inançların güneş, yıldızlar, gökyüzü gibi doğanın güçlerine yönelik olduğu ve bu gün adına müzik dediğimiz anlamlı ses öbeklerinin, doğanın seslerini taklit ederek, doğanın güçlerine bir mesaj iletmek için kullanıldığını düşündüğümüzde, müziğin ortaya çıkışında,  sayısız natüralist etkinin varlığını görebiliriz.

19. yüzyıl ve sonrasındaki müziği, natüralist bir yaklaşımla yorumlamak da aslında zor değil. Mesela dramalarda gerçeklik algısının vurgulanması için, sahneyi tamamlayacak natüralist bir müzik
kompozisyonu birinci önceliğe sahiptir. Besteci; müziğinin bu amaca hizmet etmesini sağlamak için, alışılmış kalıpların dışına çıkmalı, bilinen müzik unsurlarından ve nota sistemlerinden ziyade, müzik dışı sesleri ve fikirleri kompozisyonunda öncelikli olarak uygulamaktan kaçınmamalıdır.  Ayrıca besteci kompozisyonunu enstrumantal olarak öne çıkarmayı hedefliyorsa dahi, sözlerin ve görsel öğelerin eşliğine açık bir doku oluşturmaya özen göstermelidir. Natüralist bir müzisyen, bestelediği müzik eserlerinin isimlendirilmesi konusunda bile hassas hareket eder. Aktarmak istediği mesaj ve yaklaşımının ortaya koyduğu ruh hali, eserin ismine de yansımalıdır. Benzer yaklaşımdaki Berlioz‟un “Symphonie Fantastique”(1831) veya Strauss‟un “Don Quixote”(1897) eserleri bu yaklaşıma iyi birer örnektir. 

Naturalizmi daha somut ve baskın bir biçimde ortaya koymayı amaçlayan besteciler, vokal müziğine ağırlık vermişlerdir. Enstrumanların kendine has, soyut tınılarının aksine, insan sesini oluşturan doğuşkan yapısı, dinleyicilerde gerçeklik hissini uyandıran çeşitli psikolojik etkiler uyandırabilir. Ve enstrumanistler ses çeşitliliği konusunda esntrumanlarıyla sınırlı durumdayken, kompozisyona hakim bir solist, gerektiğinde sesinde ton farklılıkları, sönümlenmeler, nüanslar, çığlıklar gibi oynamalar yaparak, komposizyonu başarılı bir şekilde icra edebilir. Bu sayede mesajın yeterince vurgulanabilmesinin yanında, dinleyicide gerçeklik hissinin oluşması sağlanacaktır.

Daha önce bazı besteciler tarafından, vokal partilerini, bazı tanınmış aktörlerin ve konuşmacıların, konuşma seslerindeki tonlamalara uyarlayarak, bu konuşmacıların bir nevi modellemelerini yaptığı birçok örnek, benzer amaçlarla uygulanmıştır. Bu kompozisyonlarda vokal müziğindeki tiksinti etkisi o kadar iyi vurgulanmıştır ki; bu metinler özellikle operalarda tekrar, tekrar kullanımıştır. Elbette böyle bir kompozisyonda besteci, genel olarak müzikte aranan estetik ve kulağa hoş gelen bir melodi oluşturma arayışından uzaklaşmayı da göze almış olmalıdır. Doğallığı en iyi şekilde yansıtmanın yolu, çoğu zaman kompozisyonun akışına aykırı duraklar, hızlanmalar veya düzenli yapıları alaşağı ederek, dinleyicide rahatsızlığı ifade eden doğal tepkileri ortaya çıkarmaktan geçer. Ayrıca melodiler, vokallerdeki düşüş ve yükselişleri izleyebilir. Wagner‟in, Parsifal‟de (1882) yaptığı uygulamalar, edebiyat ve resimle ilgili betimlemeleri, enstrümantal kullanımla pekiştirmiş, vokal kompozisyonlarında da natüralist bir anlayışı yansıtmıştır. Burada Wagner‟in birçok sanat anlayışını birbiri ile kaynaştırdığı, birçok sanatsal disiplini,  etkili planlamış bir ses örgüsüyle birbirine iliştirdiği bir sonuç ortaya çıkmıştır.  Aslında bu, çoğu natüralist sanatçının birincil hedefidir. Müzik, şiir ve drama gibi birçok sanat dalının bütünlüğünün sağlandığı bu hedef, 19. Yüzyılda Gesamtkunstwerk‟in (her şeyi kapsayan /ideal sanat eseri) yaratılmasını sağlamıştır. Bu idealin gerçekleşmesi için Wagner (1813 – 1883) öncülük etmişse de, bu konuda ilk belirgin natüralist örnekler Hugo Wolf (1860 – 1905) tarafından ortaya konulmuştur.

19. Yüzyılın ortalarında, erken Romantik dönemin hayal dünyasına tepki olarak ortaya çıkan natüralizm,  19. yüzyılın son yirmi yılında o kadar güçlendi ki;  batının tüm sanatsal aktivitelerini etkisi altına adı. Ancak bu dönemde folklike expression ve empresyonizmin de etkin olduğu bir döneme denk geliyordu. Bu yüzden, natüralizmin etkisindeki seçkin bestecilerde, dönemin diğer akımlarının da etkileri gözlemlenmektedir. Örneğin folklike‟ın sade pasajlarında, İtalyan vokal idealinden etkilenerek, özellikle Alman şarkıcılar tarafından, Ring operalarında bile uygulanmış olan sprechgesang tekniği, natüralist uyarlamalarla öne çıkıyordu. Bu tekniğin en belirgin özelliği, çok belirgin ve keskin vurguların kullanılmasıydı. Operada natüralizmin daha belirin olarak ortaya konulduğu örnekler ise, Mascagni, Ruggiero Leoncavallo ve Umbertino Giordino,  gibi bestecilerin elinden çıkan versimolardı. Versimoda kan dökme konusu işlenmekteydi. Pucicini‟nin, La Bohème (1896) ve Tosca (1900) eserlerinde ise öfke ve sinirlilik halleri de operaların konusu olmaktaydı. Operadaki bu natüralizm furyası Verdi‟nin Otello ve Fallstaff eserlerinde de etkili oldu. Aryaların lirik akışları, alışılmadık bir şekilde sürekli olarak dramatik sınırlarda tutulmuştu.

Natüralizmin etkisinin 1890‟larda en belirgin olduğu yerler ise Almanya ve Avusturya‟ydı. Kullanılan sıra dışı sahne efektleri gerçekçi unsurları çok fazla içeriyordu. Viyana‟daki bir performansta, Valhalla‟nın imha edilmesini konu alan Götterdümmerung‟un son bölümünde, müzik silah sesleri ve gök gürültüsü efektleriyle yükselmişti. Ve bu dönemde Sprechgesang tekniği, Alman şarkıcılar arasında ideal vokal şekli halini aldı. Bu dönemdeki pek çok Wagnerian şarkıcı da şarkılarını konuşurmuş gibi nidalarla seslendirme eğilimi gösterdi.  Hatta Lilly Lehmann ,bu vokal pratiğini, tüm kelimelerde ünsüz harflere vurgu yaptığı, sert ve eğlenceli bir hale getirmişti.
Natüralizmin gerçekçiliği ortaya koyarken aştığı sınırlar, haliyle bu akımın ilk zamanlarından bu yana övgüden fazla yergi almasına sebep olmuştur. Müzikteki natüralist eğilimler de birçok çevrede, sert tepkilerle karşılanmıştır. Sovyet Rusya‟da kültür bakanlığı görevinde de bulunan ve sanatta sosyalist realizmin kuvvetli bir destekçisi olan Andrey Aleksandroviç Jdanov‟un (1896 – 1948) natüralist müzikle ilgili görüşleri, realist birinin bile, natüralizme ne denli mesafeli yaklaşabildiğini ortaya koymaktadır.

Jdanov‟un görüşleri şöyledir:
“Şimdi de natüralist çarpıtma konusuna gelelim. Müziğin sağlıklı ve doğal ölçütlerinden uzaklaşmanın çok sık görüldüğü ortadadır. Kaba natüralist etkenler gittikçe daha büyük ölçüde müziğimize sızmaktadır. Müzik eserlerinde zillerin ve davulların olağandışı olması ve kural olmaması doğru bir şey değil midir? Müzik eserlerine her türlü doğal sesin alınmaması gerektiği açık değil midir? Oysa amaç ne olursa olsun geri bir adımı ifade eden bu affedilmez kaba natüralizm tutkusu aramızda ne kadar da yaygındır!

Açık söylemek gerekirse çağdaş bestecilerin çoğunun eserleri natüralist seslerle öylesine doludur ki, insana dişçinin dolgu makinasını ya da deyimi mazur görün, bir müzik cinayetini hatırlatmaktadır. Ama bunların hiçbiri güçlü eserler değildir.

Bu, akılsal olanın, yalnızca normal insan duygularının değil aynı zamanda normal insan aklının da ötesine atılmış bir adımdır. Hastalıklı bir durumun daha yüksek bir düzey olduğunu, şizofrenlerin ve paranoyakların çılgınlık nöbetlerinde, sıradan bir insanın normal durumunda ulaşamayacağı ruhsal doruklara ulaşabileceklerini öne süren moda “teoriler” bulunduğu bir gerçektir. Bu “teoriler ”in ortaya çıkması kuşkusuz bir rastlantı değildir. Bunlar burjuva kültürünün yozlaşma ve çürüme dönemine özgü teorilerdir. Böyle “deneyleri” çılgınlara bırakalım ve bestecilerimizden normal insani müzik yapmalarını isteyelim.

Müzik yaratıcılığının yasa ve ölçütlerinin bir yana bırakılmasının sonucu ne olmuştur? Müzik, ona kötürüm bırakmak isteyenlerden öç almıştır. Müzik, içerikten ve yüksek bir sanat değerinden yoksun kalır da kaba ve çirkin bir hale gelirse, kendi varlık nedeni olan gerekleri yerine getiremez ve müzik olmaktan çıkar.(1)”

Tüm tutucu yaklaşımların aksine, bu gün natüralist unsurlar müzikle iç içedir. Yakın tarihimize damgasını vurmuş olan müzik türleri ve uygulayıcılarının çoğunda natüralist etkileri açıkça görebiliriz.

Günümüzde üretilen pek çok müzik eserinde, doğadaki müzik dışı sesler ön plandadır. Doğadaki gök gürültüsü, deniz, rüzgar veya hayvan seslerinin kullanımının yanı sıra, farklı duyguları yansıtan çınlama, kırılma sesleri ve shyntisizer cihazlarıyla üretilen karmaşık frekanslar müziğin alışılmış parçası haline gelmiştir. Tiyatro oyunlarında ve filmlerde kullanılan müziklerde natüralizm bir sektör standardı haline gelmiş, dahası sözlü ve sözsüz dinleti eserlerinde bile bu sesler kendine yer bulmuştur.

60‟lı yıllarda ortaya çıkan ve giderek çeşitlenen popüler müzik akımlarından bu yana dünyayı kasıp kavuran düzenlemeler natüralizmin etkisindedir. Özellikle Michael Jackson‟un müzik dışı olarak kabul edilen sesleri sıklıkla kullandığı pop müzik kompozisyonları, sonraki tüm popüler müzik akımları için ilham kaynağı olmuştur. Yine elektronik müzik devrimi sonrası ortaya çıkan elektriksel ses anomalileri, 21. Yüzyıl müziğinin vazgeçilmez parçası haline gelmiştir.
Natüralizmin ilk ortaya çıktığı dönemde, şayet var olsaydı enstrüman kategorisine bile alınması mümkün olmayan teremine, shyntisizer gibi enstrümanlarla sergilenen performanslar, günümüzde çoğu zaman onlarca akustik enstrümanla gerçekleşen konser organizasyonlarından daha çok dinleyiciye ulaşmaktadır.

Kısacası, bu günün yükselen müzik akımı ve müziğin geleceği, natüralist müzik olarak ön görülebilir.

(1) “Natüralizm”, Andrey Aleksandroviç Jdanov, erişim 1 Ocak 2019;  http://kutuphane.halkcephesi.net/zhdanov/natu.html?fbclid=IwAR3Uqd6ryDDyRK16h3sqjHyEPGSHr1ZCXvPOQaIMq9u KOVXMxHwTvouJwLI

KAYNAKÇA 
1. Çıvgın, İzzet ve Yardımcı, Remzi (2009), "Çağdaş Dünya Tarihi" Ankara:Eğiten Kitap ISBN 9750136306.
2. Armaoğlu, Fahir, (Son baskı:2016) 19. Yüzyıl Siyasi Tarihi 1789-1914, İstanbul:Timaş Yayınları ISBN 9786050811902.
3. Sander, Oral (1.baskı 1989 Son baskı:2016) Siyasi Tarih 1. Cilt (İlk Çağlardan 1918e), İstanbul:İmge kitabevi Yayinlari ISBN 9789755330433.
4. Gökberk, Macit, Felsefe Tarihi,  Remzi Kitabevi, 2.Basım, İstanbul / 1985
5. "Naturalism." Oxford Dictionary of English 2e, Oxford University Press, 2003.
6. "Naturalism", in The Encyclopedia of Philosophy, Macmillan, 1996 Supplement, 372-373.
7. "Realizm (19.yy 2. yarısı)". Arkhe Sanat. Erişim tarihi: 23 Aralık 2018.
8. Champfleury, Jule-Français (1857). Le Realisme (Fransızca). Paris: Michel Lévy. s. 2.
 9. Campbell, Donna M. "Realism in American Literature" (İngilizce). Wsu.edu. Erişim tarihi: 23 Aralık 2018.
10.  "Realism definition of Realism in the Free Online Encyclopedia". Encyclopedia2.thefreedictionary.com. 2000. Erişim tarihi: 23 Aralık 2018.
11.  "Gerçekçi (Realist) Tiyatro". www.etiyatro.net. 18 Kasım 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Aralık 2018.
12. Ulusoy Önbayrak, Nilay. "Sanatta Gerçeklik İçerisinde İtalyan Yeni Gerçekçiliği". Dergipark. Erişim tarihi: 23 Aralık 2018.
13. Kolb, Edward; Michael Turner (1988). The Early Universe. Addison-Wesley. ISBN 0-201-11604-9.
14. Alpher, R. A.; R. Herman (August 1988). Reflections on early work on 'big bang' cosmology. Physics Today. pp. 24–34.
15. Dumont, Jean-Paul, Antik Felsefe,Çev., Yergüz, İsmail, Dost Kitabevi Yayınları, 2007, ISBN 9789752982864.
16.  Yıldız, Merve,  “Evrimin Teorisi İle Tanıdığımız Charles Darwin’in Hayatından İlginç Ayrıntılar”, erişim 3 Ocak, 2019, ;  https://listelist.com/charles -darwin-kimdir/
17. Boşnak, Mehmet, Akif Hakan Kurt ve Selma Yaman, “Beynimizin Müzik Fizyolojisi(Music Physiology Of Our Brain)”,   erişim 3 Ocak, 2019, ; http://dergipark.gov.tr/download/article file/322279?fbclid=IwAR3Rb0HxziuUuveJ67Bl6z1JBvxYcpUn7IMCyU6EQ47eUnc6BCWhH -earmk
18. Kravit, Edward F., The İmpact of Naturalism on Music and the Other Arts during the Romantic Era, erişim 25.12.2018;  https://www.jstor.org/stable/429469
19. Frank, Paul L., Realism and Naturalism in Music, erişim 25.12.2018;  https://www.jstor.org/stable/426619
20. Finger, Anke and Danielle Follett (eds.) (2011) The Aesthetics of the Total Artwork: On Borders and Fragments, The Johns Hopkins University Press
21. Grey, Thomas S. (ed.) (2008) The Cambridge Companion to Wagner, Cambridge University Press. ISBN 978-0-521-64439-6
22. Koss, Juliet (2010) Modernism After Wagner, University of Minnesota Press, ISBN 978-0-8166-5159-7

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder